Uğur Biryol
Tüm Yazıları
Ulus’un Kalbindeki Cevherler
Ana Sayfa Tüm Yazılar Ulus’un Kalbindeki Cevherler

Karanfil dergideki ilk yazımda, Ulus’un benim için çok önemli bir yer olduğunu yazmıştım. Öyle ki iki yazıdır devam eden Ulus sevdasına, üçüncü yazımla devam ediyorum. Bir süredir Ankara’ya gelemiyorum, dolayısıyla Ulus’tan da uzaktayım ama illaki kalbimin bir yerinde fotoğraflarına bakarak avunuyorum. Ulus’la ilgili bu yazımda, elbette sınırlı tutarak gezip gördüğüm ve fotoğrafladığım bazı mekânları anlatmak […]

Karanfil dergideki ilk yazımda, Ulus’un benim için çok önemli bir yer olduğunu yazmıştım. Öyle ki iki yazıdır devam eden Ulus sevdasına, üçüncü yazımla devam ediyorum. Bir süredir Ankara’ya gelemiyorum, dolayısıyla Ulus’tan da uzaktayım ama illaki kalbimin bir yerinde fotoğraflarına bakarak avunuyorum.

Ulus’la ilgili bu yazımda, elbette sınırlı tutarak gezip gördüğüm ve fotoğrafladığım bazı mekânları anlatmak istedim. Ulus Meydanı’na gelip Atatürk heykeline sırtınızı verdiğinizde karşıya geçin, önce sağda Birinci Meclis Binası’nı göreceksiniz. Bugün müze gibi gezilen bina, Ankara’nın önemli sivil mimari örneklerinden biri aynı zamanda.

Kurtuluş Savaşı Müzesi veya I. TBMM Binası olarak bilinen bu özel yapı, Ulus Meydanı’na komşudur. 1924 yılına kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk binası olarak kullanılan, 1961 yılında müzeye çevrilerek “Türkiye Büyük Millet Meclisi Müzesi” adıyla ziyarete açılan yapı, teşhir salonlarının ve koleksiyonun yenilenmesiyle 23 Nisan 1981’de Kurtuluş Savaşı Müzesi adıyla yeniden hizmete girmiş. Halen Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde hizmet veren müzede Kurtuluş Savaşı yılları ve Cumhuriyet’in ilanına ilişkin eserler sergileniyor. Büyüleyici bir atmosfere sahip binayı gezerken özellikle meclis salonuna geldiğinizde, burada yapılan tarihi konuşmaları, Atatürk’ün hitaplarını düşününce acayip duygulanıyorsunuz. 

Biraz aşağıya doğru, İkinci Meclis Binası’nın karşısında yer alan Ankara Palas’a gelirsek… Mimar Kemalettin tarafından tasarlanan Ankara Palas ya da eski adıyla Ankara Vakıf Oteli, Türkiye’nin ilk yıllarında Ankara’da milletvekilleri için bir sosyal tesis ve resmi konuklar için konukevi olarak hizmet vermiş, Türk siyasi hayatının birçok önemli olayına tanıklık etmiş bir binadır. 22 Şubat 2024’te müze olarak ziyarete açılan bina, modern mimarinin en zarif örneklerinden biri. 

Bu üç önemli yapıyı gördükten sonra istikametimizi yeniden Ulus Meydanı’na çeviriyoruz. Burada beni en çok etkileyen binalardan biri de Türkiye İş Bankası İktisadi Bağımsızlık Müzesi. Eski Genel Müdürlük Binası’nın dönüştürülmesiyle hem Türkiye’deki önemli ekonomik gelişmeleri hem de bankanın tarihçesini anlatan bir müze oluşturulmuş, İstanbul’daki Türkiye İş Bankası Müzesi’nden sonra kurum bünyesinde açılan ikinci müze. İnşası tamamlandıktan sonra 26 Ağustos 1929’dan itibaren Türkiye İş Bankası’nın üçüncü genel müdürlük binası olarak da kullanılmış; merkezin Kavaklıdere’ye taşınmasıyla birlikteyse “Heykel Şubesi” adıyla günlük bankacılık işlemlerinin devam ettirildiği ve kurum bünyesindeki eğitimlerin yapıldığı bir birim haline gelmiş. Ulus Meydanı ve çevresindeki alanların düzenlenerek bir kültür merkezi haline dönüştürülmesi projesi kapsamında banka yönetimi tarihi binadaki şubenin kapatılarak buranın müzeye çevrilmesine yönelik karar almış. 2019 yılından müze olarak ziyaretçilerini ağırlayan bu önemli tanığı da es geçmemenizi önerim. 

Ulus Meydanı’ndan Atatürk Bulvarı tarafına biraz yürürseniz, yine es geçilmemesi gereken önemli bir binayı görme şansınız olacak: Pul Müzesi. Posta ve Telgraf Teşkilatı (PTT) tarafından kurulan müze, Ekim 2013’te hizmete girmiş. Türkiye’nin ilk ve tek pul müzesi olarak kabul edilen mekânda; PTT tarihi, pul üretimi, kullanımı ve koleksiyonları ilişkin obje ve belgeler sergileniyor. Müze koleksiyonunda 4 bin 404 parça orijinal pul ve dünyanın çeşitli ülkelerinden derlenmiş 1500 parça, toplamda yaklaşık 6000 kadar pul bulunuyor. Önemli bir bilgi de, müze binasının projesinin Cumhuriyet döneminde birçok kamu binasının tasarımını yapan Avusturyalı mimar Clemens Holzmeister tarafından çizilmiş olması ve neo-klasik tarzda 5 katlı bir yapı olması. Yapımı 1934’te tamamlanmış.

Anafartalar’dan Augustus Meydanı’na

Bu sefer rotamızı biraz daha eskiye çeviriyoruz. Bayram Sokak’taki Hacı Bayram Veli Camii’ne geçiyoruz ara sokaklardan. Augustus Meydanı’nda yer alan, taş kaideli, tuğla duvarlı, kiremit çatılı, planı uzunlamasına dikdörtgen olan cami, doğusunda Augustus Tapınağı duvarına, güneyde Hacıbayram Veli Türbesi’ne dayanıyor. “Yapılışı 1427–1428 tarihlerinde olan cami, tavan, mihrap-minber işçiliği süslemesi, müezzin mahfili altındaki çinileri ve tavan yapımı ile tamamen 17’nci yüzyıl sonu 18’inci yüzyıl başı Ankara camilerinin karakterini kazanmıştır” diyor uzmanlar.

Hacı Bayram Camii’nin yanı başındaki Augustus Tapınağı da kalıntılarıyla da olsa oldukça etkileyici. Zaten iki tarihin yan yana olması Anadolu kültür mozaiğinin de önemli bir göstergesi. Bu katmanı, çok kültürlülüğü yerinde görmek de gerçekten insanı büyülüyor. M.Ö. 25-20 yılları arasında inşa edilmiş bir tapınak olan Augustus’un, daha önceki yıllarda Frig tanrıları Kibele ve Men’e adanmış fakat zaman içerisinde aldığı ağır hasarlar sonucunda yıkılmış olan bir kutsal mekânın üzerine inşa edildiği düşünülmektedir. Tarihçiler, son Galat hükümdarı Amintas’un kızı Pilamenes tarafından, Roma İmparatoru Augustus adına bir bağlılık nişanesi olarak yaptırıldığını söyler. 

Yine Ulus’un simge mimari örneklerinden birinden, Julianus Sütunu’ndan bahsetmeden olmaz. Tarihçilere göre, son pagan Roma imparatoru olan Julianus, 362 yılında Perslere savaş açmış ve yolu Ankara’dan da geçecek şekilde bir rota oluşturmuş. İmparatorun sefere giderken yol üstünde mola verip şehirde konaklayacağına dair haberlerin gelmesi üzerine tüm kentte hazırlıklar başlamış ve onu onurlandırmak adına Julianus Sütunu dikilmiş. Sütun, ilk olarak günümüzdeki İş Bankası Binası ile Taşhan arasındaki bölgeye inşa edilmiş fakat zemin bozukluğundan dolayı gün geçtikçe eğilmeye başladığı için 1934 yılında günümüzdeki yerine, Ankara Valiliği’nin önündeki Hükûmet Meydanı’na taşınmış. Yıllara meydan okuyan sütun, Ulus’un ve tabii Ankara’nın en önemli kültür değerlerinden biri.

Bu örneklerle, Ulus’un yine belirli bir bölümünde yer alan, tarihi önemi haiz bazı mekânlarına değinmek istedim. Elbette Ulus sevdası burada bitmeyecek, devamını başka yazılarda getirmeye çalışacağım. Okurlarımıza sevgilerle.

Yazarın Diğer Yazıları
Ulus’un Kalbindeki Cevherler

Karanfil dergideki ilk yazımda, Ulus’un benim için çok önemli bir yer olduğunu yazmıştım. Öyle ki iki yazıdır devam eden Ulus sevdasına, üçüncü yazımla devam ediyorum. Bir süredir Ankara’ya gelemiyorum, dolayısıyla Ulus’tan da uzaktayım ama illaki kalbimin bir yerinde fotoğraflarına bakarak avunuyorum. Ulus’la ilgili bu yazımda, elbette sınırlı tutarak gezip gördüğüm ve fotoğrafladığım bazı mekânları anlatmak […]

Devamını Oku
Anafartalar Çarşısı’ndan Samanpazarı’na

Ankara, kimilerine göre bozkırın sıkıcılığını, binaların resmiyetinin boğuculuğunu taşıyan bir siyaset ve bürokrasi kenti olabilir. O algı ancak, Ankara’nın detaylarına dalınca değişebilir. Yıllardır gelip gittiğim, bir dönem de yaşadığım Ankara’nın bendeki en özel bölgesi Ulus’tur. Anafartalar Çarşısı seramikleri Ulus Meydanı’ndaki Anafartalar Çarşısı, hiç şüphesiz bilmeyenler için dışarıdan bakıldığında sıradan bir bina gibi gözükebilir. Oysa binanın […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Ulus’un Kalbindeki Cevherler

Karanfil dergideki ilk yazımda, Ulus’un benim için çok önemli bir yer olduğunu yazmıştım. Öyle ki iki yazıdır devam eden Ulus sevdasına, üçüncü yazımla devam ediyorum. Bir süredir Ankara’ya gelemiyorum, dolayısıyla Ulus’tan da uzaktayım ama illaki kalbimin bir yerinde fotoğraflarına bakarak avunuyorum. Ulus’la ilgili bu yazımda, elbette sınırlı tutarak gezip gördüğüm ve fotoğrafladığım bazı mekânları anlatmak […]

Devamını Oku
Gençliğin Dinamosu Bir Semt: Bahçelievler

İki katlı evleri, caddeler kadar geniş sokaklarıyla Bahçelievler çocukluk rüyamızın ayrılmaz bir parçasıydı. Cumhuriyet Ankara’sının gözde semtlerinden olan mahallede bir zamanlar bakanlar oturuyor, sokaklarında atla gezinti yapan askerlere rastlanıyordu. Bugün belki o eski görkemi yok ama yine de hâlâ Ankara denince ilk akla düşenlerden. Mahalleye henüz Zürih Pastanesi gelmemişti ama Şişman Pastanesi hâlâ yerindeydi. Seda […]

Devamını Oku