Gürsel Korat
Tüm Yazıları
Karanfil Sokak
Ana Sayfa Tüm Yazılar Karanfil Sokak

1982 yılında 1 Mayıs günü Kızılay’da köşe başlarında karanfil satılıyordu. Kendime söz vermiştim, o gün Karanfil Sokak’a gidecektim. Çünkü bayram kutlaması yapılamıyordu; ne bir anma toplantısı ne de bir yürüyüş vardı. Askeri cunta göz açtırmıyordu, solcular için yaşadığımız dünya bir toplama kampı haline gelmişti. Karanfil Sokak’a yakama bir karanfil takmış olarak girdim. Ankara’da sokaklarda geçirdiğim […]

1982 yılında 1 Mayıs günü Kızılay’da köşe başlarında karanfil satılıyordu. Kendime söz vermiştim, o gün Karanfil Sokak’a gidecektim. Çünkü bayram kutlaması yapılamıyordu; ne bir anma toplantısı ne de bir yürüyüş vardı. Askeri cunta göz açtırmıyordu, solcular için yaşadığımız dünya bir toplama kampı haline gelmişti.

Karanfil Sokak’a yakama bir karanfil takmış olarak girdim. Ankara’da sokaklarda geçirdiğim ilk 1 Mayıs günüydü, arkadaşlarımı düşünmekteydim, çoğu uzaklardaydı. Ben genel olarak yalnızdım, başka bir dünya kuruluyordu artık; yeni bir anayasa taslağı hazırlanıyor, her gün bir zulüm tasarısı insanların üstüne yıkılıyordu. 

Çok gençtim. Ben istiyordum ki o gün Ahmed Arif’in dizelerini için için okuyarak, Kızılay’dan ta Orman Bakanlığı’na kadar Karanfil Sokağı’ndan geçeyim. 

  Karanfil sokağında bir camlı bahçe
   Camlı bahçe içre bir çini saksı
   Bir dal süzülür mavide
   Al – al bir yangın şarkısı,
   Bakmayın saksıda boy verdiğine
   Kökü Altındağ’da, İncesu’dadır.

O gün ne camlı bahçe gördüm ne tam bir sokak boyunca yürüyebildim. Kökleri İncesu’da ve Altındağ’da yoksulların arasında duran çiçek alegorisi benim için yeterliydi. Karanfil Sokak boyunca elimde çiçekle yürüyemedim diyorum çünkü yol boyunca elinde karanfil taşıyan genç kızlara, kravatlı gözlüklü beyefendilere, yakasına karanfil iliştirmiş memurlara rastlamış ve bunun bir tesadüf olmadığını anlamıştım. Sanki biri, bir duvara gizlice yazı yazmıştı da “Karanfil Sokak’ta buluşalım” demişti. Fakat hayır, öyle değildi bu; kendiliğinden olmuş bir şeye benziyordu, yalnız Karanfil Sokak’ta değil, şehrin merkezinde pek çok yerde gösteriyi andırmayan, sessiz, buruk ve hüzünlü bir karanfil simgesi gezinip duruyordu. Karanfil solculuğun imgesi olmuştu çoktan, bu bilinen bir şeydi ve bu kendiliğindenlik görülesi bir şeydi. Bir duvarın üstüne oturdum ve etrafı izledim. Henüz, Melih Cevdet Anday’ın “Bir çift güvercin havalansa/ Yanık yanık koksa karanfil” dizeleri ünlü olmamıştı, fakat sanki Edip Cansever’in “Karanfil Elden Ele” deyişi sokakta cisimleşmişti, dolaşıyordu. Oturup bu yollardan geçen ama artık hayatta olmayan insanların havada bıraktıkları izleri düşündüm. Erken Dönem Cumhuriyet’te, çok sevgi duyduğumuz aydınların buralarda olduğunu biliyordum. Çeviri bürosundan sanki akrabamız kadar yakınlık duyduğumuz Sabahattin Ali, Orhan Veli veya Melih Cevdet buralardaydı. Niyazi Berkes ve Pertev Naili bu sokaklarda buluşurdu, 68 öğrenci liderleri geçmişti bu sokaklardan. Anayasa yürüyüşleri bu sokaklarda yapılmıştı. İşte böyle, Ankara’da henüz yeni oluşumun, insanları henüz tanımayışımın etkilisiyle kederliydim ve düşündüğüm insanların görünmez beden izleri gerçekten varmış gibi, onların geçtiği yollarda bulunmaktan mutluluk duyarak 1 Mayıs gününü kendimce renklendirdim.

Sonradan Sabahattin Ali’nin, Karanfil Sokak’taki Adalar Apartmanı’nda 11 numaralı dairede oturduğunu öğrendim. Ev sahibinin ikiye böldürdüğü, arkada büyük bir terası olan bu daireyi tutmak için Pertev Naili Boratav’ın aracı olduğunu, Sabahattin Ali’nin de pek çok hikâyeyi ve tefrikalarını buralarda yazdığını şimdi biliyorum. Fakat 1982’nin 1 Mayıs günü bilmiyordum. Sokakta kısa bir süre yürüdükten sonra Yüksel Caddesi’nin oradaki bir duvarın üstüne oturdum. Sabahattin Ali’nin yaşadığı yerin karşısında otururmuşum meğer. Orası şimdiki Dost Kitabevi’nin bulunduğu alandır. Elbette 1982’de Dost Kitabevi burada değil, TMMOB’un altında, Konur Sokak’taydı. Zamanın ruhu var mı bilemem ama Sabahattin Ali’nin piposunu çekiştirerek yazdığı tefrikalardan bugüne süzülerek kalan şeyin ruhundan koskoca bir kitabevi çıkmışa benziyor şimdi.

1982 yılının 1 Mayıs günü bunları bilmeden Karanfil Sokak’ta yürümeye devam ettim, Alman Kültür Merkezi’nin oralara geldim, elinde bir viyolonsel kutusuyla sokağa çıkan kır saçlı bir adama rastladım. Büyük bir ihtimalle Alman Kültür Merkezi’nden çıkıyordu ve bilmem ki nereye gidiyordu. Bana ve karanfilime bir an baktı, büyük olasılıkla benim düşündüklerimi düşündü ve yoluna gitti. O sırada sokakta karşılaştığımız ama birbirimizi tanımadığımız için konuşmadığımız insanların varlığıyla sarsılmıştım. Olgunlar Sokak’ta durdum, yolumu tamamlamadım, sağa dönüp Kızılay’a doğru geçerken bir banka oturdum. Saatime baktım, Tuna Caddesi’ndeki Sanat Kurumu’na, oradaki toplantıya gidecektim, az yürüdükten sonra çok uzun zamandır görmediğim bir eski arkadaşımla karşılaştım. ODTÜ’de öğrenciydi ve bana bakıp içli içli güldü, miyop gözlüklerinin ardındaki küçücük gözlerindeki sevinçle koluma girip anlatmaya başladı: “Az önce,” dedi “elinde viyolonsel kutusu taşıyan bir adam gördüm, taksi durdurmaya çalışıyordu, takdir edersin ki böyle şeyleri sık sık görmüyoruz, baktım ki elinde bir karanfil var. Sen de karanfille geziyorsun, bu bir tesadüf mü?”

Arkadaşımın unutkanlığına üzülmüştüm doğrusu, “Bugün bayram,” dedim, “nasıl bilmezsin?”

Elindeki kitabı açtı, orada Picasso’nun yaptığı Eli Karanfilli Adam, Nikos Beloyannis’in resmi vardı. O zaman Beloyannis kimdir bilmiyordum, baktık bir süre. Sonra Tuna Caddesi’ne yürüdük.

Yazarın Diğer Yazıları
Yirmi Dokuz Ekim

Geçmiş kötü zamanların zorluğu bir defa söylenmekle anlaşılmıyor. Üstelik kötülük çok sık anıldıkça olağanlaşıyor, yaşamın bir parçası oluyor. Ben yine de ruhumuzu eskitmemeye çalışarak şu kötülüğü anımsatayım: 1915 yılı ülkemiz için korkunçtu. Yalnızca Çanakkale’de toplumun en eğitimli ve en fedakâr iki yüz elli bin askeri öldü. Birinci Dünya Savaşı’nda ailesinde kayıp olmayan kişi neredeyse yoktu. […]

Devamını Oku
94 Yıl Sonra Yaban

Yaban romanını kuruluş edebiyatının başına yerleştirmek gerekir. Orada aydın yalnızlığının yanı sıra, düşman işgalinden doğan tehlikeyi sezemeyen halkın ruhsal durumunu görürüz. Yunan işgalini önemsemeyen eğitimsiz köylüler yazara göre korkunçtur. Roman tekniği yazarın anlattığı konuyla duygudaşlık ettiği bir noktadan ilerlediği için okuru da bir üzüntü kaplar. Yazarın Sodom ve Gomore’yi yazarken yaşadığı öfke büyümüş ve yalnızlığa […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Ulus’un Kalbindeki Cevherler

Karanfil dergideki ilk yazımda, Ulus’un benim için çok önemli bir yer olduğunu yazmıştım. Öyle ki iki yazıdır devam eden Ulus sevdasına, üçüncü yazımla devam ediyorum. Bir süredir Ankara’ya gelemiyorum, dolayısıyla Ulus’tan da uzaktayım ama illaki kalbimin bir yerinde fotoğraflarına bakarak avunuyorum. Ulus’la ilgili bu yazımda, elbette sınırlı tutarak gezip gördüğüm ve fotoğrafladığım bazı mekânları anlatmak […]

Devamını Oku
Gençliğin Dinamosu Bir Semt: Bahçelievler

İki katlı evleri, caddeler kadar geniş sokaklarıyla Bahçelievler çocukluk rüyamızın ayrılmaz bir parçasıydı. Cumhuriyet Ankara’sının gözde semtlerinden olan mahallede bir zamanlar bakanlar oturuyor, sokaklarında atla gezinti yapan askerlere rastlanıyordu. Bugün belki o eski görkemi yok ama yine de hâlâ Ankara denince ilk akla düşenlerden. Mahalleye henüz Zürih Pastanesi gelmemişti ama Şişman Pastanesi hâlâ yerindeydi. Seda […]

Devamını Oku