Bir önceki yazımda Kenedi Caddesi’ni anlatırken tüm üniversite hayatım boyunca oradan yürüyüp Tunus Caddesi’ne, ODTÜ otobüslerine gittiğimden söz etmiştim. Artık pek bir şey ifade etmeyebilir ama yetmişli yıllarda ODTÜ şehrin basbayağı dışındaydı, şehir nerede bitiyor diye sorarsanız, Eskişehir Yolunda otobüslerin durduğu, Bahçeli Son Durağa (7. Caddenin sonu) yakın noktada diyebilirim. Bahçeli ya da Emek’te oturanlar […]
Bir önceki yazımda Kenedi Caddesi’ni anlatırken tüm üniversite hayatım boyunca oradan yürüyüp Tunus Caddesi’ne, ODTÜ otobüslerine gittiğimden söz etmiştim. Artık pek bir şey ifade etmeyebilir ama yetmişli yıllarda ODTÜ şehrin basbayağı dışındaydı, şehir nerede bitiyor diye sorarsanız, Eskişehir Yolunda otobüslerin durduğu, Bahçeli Son Durağa (7. Caddenin sonu) yakın noktada diyebilirim. Bahçeli ya da Emek’te oturanlar bu durakta inerdi. Zaten bundan sonra otobüsler durmaz, son durağa yani Tunus Caddesi’ne gelirdi. İnenlerin bir kısmı Kızılay yönüne doğru yönelirler ama çoğunluk Tunus’tan devam eder, Tunalı Hilmi’ye, Kavaklıdere’ye doğru yürümeye başlardı. Kalabalıkla hareket etmek yerine çok daha sakin olduğunu bildiğim, bir üstteki, Tunus Caddesi’ne paralel Bestekâr Sokak’tan (artık taltif edilmiş, olmuş o daracık sokak Bestekâr “caddesi”) yürümeyi tercih ederdim. Bu iş için hemen durağın karşısındaki, yukardan, Esat Caddesi’nden gelen Balo Sokak’a (onun da ismi değişmiş, artık Bilezik Sokak) girmek ve oradan Bestekâr’a dönmek yeterliydi. Biliyorum, artık pek şenlikli, barlı, kahveli, gürültülü bir “cadde” ama inanın o yıllarda sakin ve mutena bir sokaktı!
Çok da uzun olmayan bir sokaktır Bestekâr ama Ankara kültür tarihi açısından önemli birçok noktayla doludur. Öncelikle, hatırladıklarım üzerinden sokağa bakmak istiyorum. Sokağın Kızılay tarafına doğru yürüdüğünüzde Dedeman Oteli’nden aşağıya doğru gelen kısa ama geniş bir sokak daha vardı ki dönemin haritalarında Bestekâr’ın başlangıcı gibi görünüyor. Şimdilerde orası da terfi ettirilip Güfte Caddesi oluvermiş! Bu arada, Ankaralının çok iyi bildiği, hatırladığı Akay yokuşu, yani caddesi de silinivermiş, Esat Caddesi’nin son kısmı olarak ilan edilmiş. Neyse, oradan hatırladığım birkaç mekân var. İlki, posta adresi Büklüm Sokak’ta görünse bile Bestekâr’a da çok yakın bir binada olan Dedeman Sineması; diğeriyse, öğrenci bütçesiyle içine girmeye asla teşebbüs etmediğim ama afişlerine merakla baktığım Yeni Süreyya Gazinosu. Sonradan öğreniyorum ki Dedeman Sineması tasarlayan mimarlık ofisi (Fehmi Doğan-Mehmet Ünal) Ankara’da birçok başka sinemaya ve önemli binayı da tasarlamışlar. Yine okuduklarımdan öğreniyorum, Yeni Süreyya ise, her ay yenilenen programı ile Ankara’nın önemli gazinolarındanmış. 1966 Yılında açılan ve 1990’lara kadar faal olan bu mekânı 1940’lı yıllarda açılan ve devrin en parlak gazinolarından olan Süreyya ile karıştırmamak gerekiyor. Bu konuya bir başka yazıda döneriz. Son olarak, şimdi Güfte olarak bilinen o kısacık “caddede” kocaman bir taksi durağı, bir diskotek ve iyice bir lokanta olduğunu (ismi Annem olabilir) hatırlıyorum.
Sokağa tekrar dönelim: Mimarisiyle hemen ayrışan, Ankara Üniversitesi Öğretim Üyeleri isimli bir apartman vardı ve sonradan öğrendiğime göre, öğretim üyelerinin kurduğu bir kooperatifin yaptırdığı iki apartmandan biriymiş. Diğeri, Tunalı Hilmi Caddesi’ndeki Üniversite Apartmanı. Demirtaş Kamçıl ve Rahmi Bediz tarafından tasarlanan her iki bina Ankara Sivil Mimari Belleği olarak bilinen envanterde yer alıyor. Şimdi benim için önemli olan bir başka apartmandan söz edelim. Melodi Apartmanı. Artık öğrenci olarak değil, Bilkent’te “hoca” olarak çalıştığım yıllarda tanıdığım, çok sevdiğim Prof. Ömür Sezgin’in yıllarca oturduğu apartman. Hocayla, yine şehrin en ilginç mekânlarından olan Siyah Beyaz’da tanışmıştım, sadece onunla mı, birçok Mülkiyeli hocayla ama Siyah Beyaz’ı başka yazılarda anlatırım. Çok yakınlarda, geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Mülkiye efsanelerinden olan Ömür Hoca, entelektüel derinliğinin yanısıra dünya tatlısı kişiliği ile etrafındaki insanları çok mutlu etmiştir. Hoca’nın evine gece karanlığında birkaç kez gitmiştim ama apartmanın ismini fark etmemiştim. İsmini, hocanın kadim dostlarından Bülent Ece hatırlattı. Melodi. Ben, o genç öğrenci, o sakin sokakta yürürken Melodi apartmanını görür, hemen her cuma CSO konserlerine giden bir müzik delisi olarak merak ederdim. Kimler oturuyor acaba bu şahane isimli apartmanda? Hikayesini, Ömür Hoca’nın eski eşi Oya San’dan öğrendim. Apartmanı, Oya Hanım’ın halası, Opera Sanatçısı Neriman San yaptırmış ve binada birçok kültür insanı yıllarca oturmuş. Oya Hanım’ın hatırladıklarını aktarayım. Tiyatrocu Agah Hün, Ankara’nın tanınmış kültür şahsiyetlerinden Murat Katoğlu, Ressam Turgut Zaim (1906-1974), geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz kızı Ressam Oya Zaim (1940-2024).
Unutmadan, Cumhuriyet Dönemi Çoksesli Batı Müziğinin nadir kadın bestecilerinden birini de hatırlayalım: Nazife Aral-Güran (1921-1993). Farklı kaynaklar sokağın isminin bu bestecimiz orada yaşadığı için verildiğini yazmakta. Diplomat bir babanın kızı olarak birçok farklı ülkede yaşayan Nazife Hanım ile ilgileniyorsanız Nejla Melike Atalay’ın çalışmalarına bakabilirsiniz. 1950-1959 yıllarında bu sokakta yaşayan besteci, Kore’ye giden Türk askerleri için 1954’te yazdığı ve dönemin gazetelerinde onlarca habere konu olan Kore Marşı ile ünlenmiş ve sokağın “bestekârı” olmuştur. 1970’te yapılan bir söyleşide, onlarca bestesi olmasına rağmen hâlen bu marşla anılmasına sitem ediyor. Zaten çok az olan kadın bestecilerimizin hatırlanması, eserlerinin daha çok çalınması gerektiğini söylemeye bilmem gerek var mı?
Bazı sokakların belleği, şehrin kültürel belleğinde özel bir yere sahiptir. Bu bağlamda, Bestekâr’ın ne menem hazinelerle dolu olduğunun altını çizmek istiyorum. Bunlardan biri “kunduracı”dır. Mutlaka tamir de yapılıyorlardır ama esas önemli olan, ayağınızın ölçülerine göre ayakkabı imal eden bir dükkân olması. Böyle dükkanlar hız la tükeniyor, kıymetini bilin. Bir diğeri ise “mobilya, döşeme” tamircisi. Eski mobilyalarınızı hayata döndürmek için elde kalan son dükkanlardan. Ve son olarak benim öğrencilik yıllarımdan beri o sokağın köşesinde faaliyet gösteren Ankara’nın en önemli lezzet duraklarından biri yer almaktadır. Bestekâr, hayatımıza güzel notalar katmış, katıyor…
Yıllarca yürüdüğüm Tahran Caddesi’nin uzunluğuna baktım, 600 metreymiş! Benim için ise bir yazı ile sınırlanmayacak kadar uzun, upuzun! Hemen söylemeliyim, daha sonraki yazılarımda da söz edeceğim bu kısacık caddeden. Çocukluk yıllarımdan başlayarak liseyi bitirene kadar defalarca geçmişimdir bu “ara yoldan”, neyle neyin arası? Başçavuş Sokak’ın sonundaki evimizle Kavaklıdere arasında. Bu arada, benim yürüdüğüm zamanlarda Tahran […]
Devamını Oku
Ankara’nın kültür tarihini kazımaya başladığınızda ünlü bir Danimarkalı şairle karşılaşırsınız, şaşırmayın. Danimarka’nın tartışmasız en önemli şairlerinden olan Henrik Nordbrandt (1945-2023), 1970’lerin başında ilk kez Türkiye’ye gelmiş, daha sonra farklı yerlerde bulunmuş ve en sonunda, 1990’ların ortalarında ayrılacağı güne kadar Ankara’da oturmuştur. Yurtdışındaki eğitimimi tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönmüş, kısa dönem askerlik yapmış ve 1991’in Şubat’ında üniversitede […]
Devamını Oku
Karanfil dergideki ilk yazımda, Ulus’un benim için çok önemli bir yer olduğunu yazmıştım. Öyle ki iki yazıdır devam eden Ulus sevdasına, üçüncü yazımla devam ediyorum. Bir süredir Ankara’ya gelemiyorum, dolayısıyla Ulus’tan da uzaktayım ama illaki kalbimin bir yerinde fotoğraflarına bakarak avunuyorum. Ulus’la ilgili bu yazımda, elbette sınırlı tutarak gezip gördüğüm ve fotoğrafladığım bazı mekânları anlatmak […]
Devamını Oku
İki katlı evleri, caddeler kadar geniş sokaklarıyla Bahçelievler çocukluk rüyamızın ayrılmaz bir parçasıydı. Cumhuriyet Ankara’sının gözde semtlerinden olan mahallede bir zamanlar bakanlar oturuyor, sokaklarında atla gezinti yapan askerlere rastlanıyordu. Bugün belki o eski görkemi yok ama yine de hâlâ Ankara denince ilk akla düşenlerden. Mahalleye henüz Zürih Pastanesi gelmemişti ama Şişman Pastanesi hâlâ yerindeydi. Seda […]
Devamını Oku