Ayça Örer
Tüm Yazıları
Gençliğin Dinamosu Bir Semt: Bahçelievler
Ana Sayfa Tüm Yazılar Gençliğin Dinamosu Bir Semt: Bahçelievler

İki katlı evleri, caddeler kadar geniş sokaklarıyla Bahçelievler çocukluk rüyamızın ayrılmaz bir parçasıydı. Cumhuriyet Ankara’sının gözde semtlerinden olan mahallede bir zamanlar bakanlar oturuyor, sokaklarında atla gezinti yapan askerlere rastlanıyordu. Bugün belki o eski görkemi yok ama yine de hâlâ Ankara denince ilk akla düşenlerden. Mahalleye henüz Zürih Pastanesi gelmemişti ama Şişman Pastanesi hâlâ yerindeydi. Seda […]

İki katlı evleri, caddeler kadar geniş sokaklarıyla Bahçelievler çocukluk rüyamızın ayrılmaz bir parçasıydı. Cumhuriyet Ankara’sının gözde semtlerinden olan mahallede bir zamanlar bakanlar oturuyor, sokaklarında atla gezinti yapan askerlere rastlanıyordu. Bugün belki o eski görkemi yok ama yine de hâlâ Ankara denince ilk akla düşenlerden.

Mahalleye henüz Zürih Pastanesi gelmemişti ama Şişman Pastanesi hâlâ yerindeydi. Seda Pastanesi’yse galiba ışıltılı günlerini yaşıyordu. Hele Arı Stüdyosu’ndan çıkanları pleksi dekoruyla karşılayan Arı Pastanesi… Şeker hamurundan yapılan pastaların yüzünü gösterdiği, kazandibinin giderek alt sıralara gerilediği günlerde, lakabını dükkânına veren Şişman, nasıl derler biraz hantal kalmıştı. Tulumba tatlısı daha alafranga tatlılara karşı tahtını korumakta zorlanırken, margarini çok kaçan pastalar da mideye oturuyordu. 

Yine de dedem canı tulumba tatlısı çekerse ve tulumba pompasını çıkarmaya üşenirse Şişman Pastanesi’nin yolunu tutardı. O günlerde ismi 4. Cadde olan ve ismi değiştirildikten yıllar sonra bile bu adıyla anılan caddenin üzerinde iki katlı evler varlığını sürdürüyordu. Bahçelievler bir masal gibiydi. 

Çocukluğun dünyası böyle yanıltıcı oluyor. Benim masal gibi gördüğüm yerde çok değil beş yıl önce 15. Sokak 56 numarada altı Türkiye İşçi Partisi üyesi genç öldürülmüştü. Olayın geçtiği sokağın adı değişti ama Bahçelievler’in kaderi değişmedi. Sokağa komşu iki cadde de önce Muammer Aksoy, sonra Bahriye Üçok adını aldı. Türkiye 70’leri atlatmış, 90’lara yakalanmıştı.

Bahçelievler, bugün hiç öyle görünmese de 80’lerde henüz ismiyle bu denli çelişki yaşamıyordu. Ara ara iki katlı evlere denk gelir, hanımeli ya da leylak kondurulmuş bahçelerinin yanından geçerken burnunuza çarpan kokularla kısa süreli hülyalara dalardınız. İki katlı evler yerlerini yükselen apartmanlara bıraktığında dahi, ağaçlar sokaklardaki varlığını korudu. Yazın en sıcak günlerinde yaprakların itinayla gölgelendirdiği yollar, çocukluk günlerimizden bugüne mekik dokumaya devam etti. 

7. Cadde’nin şöhreti her zaman semtten öndeydi. Bu caddenin yeni ismi Aşkabat. Buna karşın hem Bahçelievler sakinleri için hem de dışardan gelenler için bu isim bir türlü tedavüle girmedi, tıpkı Bişkek Caddesi gibi “Eski adını söylesene, bunu bilmiyorum” sorularının muhatabı oldu. Gençlerin oluk oluk aktığı, buluşmaların değişmez adresi olan caddeye bu radikal müdahale sebepsiz değildi elbette ama toplumsal bellek üstün geldi, kimsenin kabullenmediği bir dayatma olarak kaldı. Caddenin ismi değiştikten çok sonra doğan gençler bile bugün gezmek denilince “7. Cadde’ye gidelim mi?” diyor.   

Nedir 7. Cadde’yi bu kadar özel kılan? Bunu inanın hiç bilmiyorum. Apartmanlar arasında uzanan bir yer bakarsanız. Ankara’nın diğer sokakları gibi iddiası olmayan, o iddiasızlıkla nasıl bağlandığınızı dahi anlamadığınız bir cadde işte. Bir ucu Adnan Ötüken’e  ve Milli Kütüphane’ye bağlanan, bir ucundan kıvrıldığınızda Anıtkabir’i selamlayan… Yaz akşamları arkadaşlarla buluştuğunuz, bir çekirdek bir çekirdek daha derken bütün geceyi bitirdiğiniz, çöplerinizi illaki topladığınız -80’lerde ardınızda çekirdek dağları bırakmak Ankara’da büyük ayıp sayılırdı-, kışın burnunuzu çeke çeke uzun uzun yürüdüğünüz güzelim yollar. Ankara’nın sakinlikle insanı saran sevecenliği.

Bahçelievler her dem gençse de sakinleri uzun zamandır yaşlandı. Yollarında boşaltılmış evlerden çıkan eşyalar, giderek tenhalaşan ve o bakımlı günlerini arayan apartmanlar, ışıkları azalan evler, alışverişte en uygun fiyat bulmak için market market gezen emekliler derken o şaşalı günlerinin uzağına düştü. 

Oysa o günler ne güzel başlamıştı. Bunu da bize en iyi 19 Temmuz’da kaybettiğimiz Altan Öymen anlatıyor. Yalnızca Bahçelievler’i değil, Cumhuriyet’in ilk yıllarının heyecanını taşıyan Ankara’yı da. Biz onun Bahçelievler kısmıyla ilgiliyiz:

“Mahallemizin ‘halk’ı malum, eski ve yeni siyasetçilerle bürokratlardan ve orta boy tüccarlardan oluşuyor. ‘Bahçelievler Kulübü’müz, büyüklerin sohbet yeri olma işlevini sürdürüyor. Oraya gündüzleri çocuklar da gidiyor. Tabii, ben artık eskisi gibi çocuk olarak değil, ‘genç’ olarak gidiyorum. 1945’te taşındığımız evin ön bahçesinde artık rengârenk güllerimiz var. Arka bahçede diktiğimiz meyve fidanları büyüyor. Özellikle erik ve vişne ihtiyacımızı karşılıyorlar. Bir de, hem bahçeyi bölmek için, hem de duvar yerine geçen dikenli telleri örtmek için diktiğimiz ‘gladiçya’larımız var. Onlar da büyüyorlar. Kardeşlerim, evimizden iki-üç yüz metre uzaktaki Bahçelievler İlkokulu’nda okuyorlar. Örsan o yaz 4’ü bitirip 5’e geçmiş. Gülden de 2’yi bitirip 3’e.” 

1940’ların Ankara’sında Ulus dışında yeni mahalleler oluşturmak gayesiyle kurulmuş ve gelecek vaat eden Bahçelievler’in sakinleri arasında İsmail Rüştü Aksal, dönemin Bayındırlık Bakanı Kasım Gülek, İçişleri Bakanı Şükrü Sökmensüer, Orgeneral Salih Omurtak, dünyaca ünlü ressam Ömer Uluç’un babası Albay Faruk Uluç da var. Hatta Orgeneral Omurtak, doktorların ‘Spor yapmalısın’ tavsiyesine uyup ata binmeye başlayınca Bahçelievler’den Yenişehir’deki makamına atla gidip gelmeye başlamış. Atlı Spor Kulübü’nün kuruluşu da o günlere denk geliyor. Ankara henüz yeni, gelenlerin yabancılık çekmediği bir şehir. 

Yıllar sonra artık üniversite öğrencisi olan Altan Öymen, Bahçelievler Kulübü’nde artık İstanbul’da yaşayan komşusu Ömer Uluç’la karşılaşacak, Uluç ona “Bence sen gazetecilik işine girebilirsin.” deyince, önünde yeni bir yol açılacak. Bugüne, Türkiye’nin gazetecilik tarihine etki eden bir karar aynı zamanda bu. 

Artık Bahçelievler’de bir kulüp yok. Eskisi gibi milletvekilleri ya da bakanlar orada oturmayı tercih etmiyor belki. Fakat canlılığından bir şey kaybetmedi. Değişiyor, dönüşüyor ve bize hep “gençliğin enerjisini” hatırlatmaya devam ediyor. Merak edenler Milli Kütüphane’den kıvrıla kıvrıla Beşevler’e ya da Anıttepe’ye yürüsün, denemesi bedava. 

Yazarın Diğer Yazıları
Gençliğin Dinamosu Bir Semt: Bahçelievler

İki katlı evleri, caddeler kadar geniş sokaklarıyla Bahçelievler çocukluk rüyamızın ayrılmaz bir parçasıydı. Cumhuriyet Ankara’sının gözde semtlerinden olan mahallede bir zamanlar bakanlar oturuyor, sokaklarında atla gezinti yapan askerlere rastlanıyordu. Bugün belki o eski görkemi yok ama yine de hâlâ Ankara denince ilk akla düşenlerden. Mahalleye henüz Zürih Pastanesi gelmemişti ama Şişman Pastanesi hâlâ yerindeydi. Seda […]

Devamını Oku
Ulus

İstanbullular bu konuda hava atmayı çok seviyor ama benim çocukluğumun Ankara’sında deniz yoksa da Gençlik Parkı vardı. Bir parkla deniz aynı şey mi diyebilirsiniz yine de içinde kayıkla gezdiğimiz, sıcak günleri serin akşam üstlerine bırakırken kenarında dondurma yediğimiz, köprüsünden geçtiğimiz yer bize yokluk hissettirmez, suyun verdiği ferahlığı verirdi. Park yine orada, göl de duruyor da […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Ulus’un Kalbindeki Cevherler

Karanfil dergideki ilk yazımda, Ulus’un benim için çok önemli bir yer olduğunu yazmıştım. Öyle ki iki yazıdır devam eden Ulus sevdasına, üçüncü yazımla devam ediyorum. Bir süredir Ankara’ya gelemiyorum, dolayısıyla Ulus’tan da uzaktayım ama illaki kalbimin bir yerinde fotoğraflarına bakarak avunuyorum. Ulus’la ilgili bu yazımda, elbette sınırlı tutarak gezip gördüğüm ve fotoğrafladığım bazı mekânları anlatmak […]

Devamını Oku
Gençliğin Dinamosu Bir Semt: Bahçelievler

İki katlı evleri, caddeler kadar geniş sokaklarıyla Bahçelievler çocukluk rüyamızın ayrılmaz bir parçasıydı. Cumhuriyet Ankara’sının gözde semtlerinden olan mahallede bir zamanlar bakanlar oturuyor, sokaklarında atla gezinti yapan askerlere rastlanıyordu. Bugün belki o eski görkemi yok ama yine de hâlâ Ankara denince ilk akla düşenlerden. Mahalleye henüz Zürih Pastanesi gelmemişti ama Şişman Pastanesi hâlâ yerindeydi. Seda […]

Devamını Oku