Özcan Karabulut
Tüm Yazıları
Çankaya-Ankara Doğumlu “14 Şubat Dünya Öykü Günü” 24 Yaşında
Ana Sayfa Tüm Yazılar Çankaya-Ankara Doğumlu “14 Şubat Dünya Öykü Günü” 24 Yaşında

Ekim 1994’te İnşaat Mühendisleri Odası’nda “Her Pazartesi-Edebiyatçılar Konuşuyor” başlığıyla etkinlikler düzenlemeye başladım. Etkinlikler Ahmet Erhan’la başladı ve 40 yazar arkadaşımızla sürdü. Kendisi de inşaat mühendisi olan Hüseyin Cöntürk etkinliklerin müdavimiydi; sorular sorar, katkıda bulunurdu. Bu etkinliklerin birinde, öykü dergisi projesini Adnan Özer’le paylaştım. Proje Adnan’ın ilgisini çekti ve Düşler Öyküler’i yayımlamaya karar verdik. Adam Öykü dergisinin ardından, […]

Ekim 1994’te İnşaat Mühendisleri Odası’nda “Her Pazartesi-Edebiyatçılar Konuşuyor” başlığıyla etkinlikler düzenlemeye başladım. Etkinlikler Ahmet Erhan’la başladı ve 40 yazar arkadaşımızla sürdü. Kendisi de inşaat mühendisi olan Hüseyin Cöntürk etkinliklerin müdavimiydi; sorular sorar, katkıda bulunurdu. Bu etkinliklerin birinde, öykü dergisi projesini Adnan Özer’le paylaştım. Proje Adnan’ın ilgisini çekti ve Düşler Öyküler’i yayımlamaya karar verdik. Adam Öykü dergisinin ardından, “Niçin iki, üç, daha fazla öykü dergisi olmasın?” sloganıyla Nisan 1996’da ilk sayısını yayımladığımız Düşler Öyküler dergisi, çıkışını izleyen Mayıs 1997’de Ankara Öykü Günleri’ni başlattı. Öykü günleri Ankara’dan Diyarbakır’a, Gazimağusa’dan Amsterdam’a, Köln’den Frankfurt’a geniş bir coğrafyada yaygınlaştı. 

Burada hemen belirtmeliyim ki, sadece Düşler Öyküler’in değil, daha sonra yayımladığımız İmge Öyküler, Dünyanın Öyküsü ve 14 Şubat Dünyanın Öyküsü dergilerinin kaynaklarında, çevresinde İzzet Kılıçlı, Cemil Kavukçu ve Hasan Ali Toptaş’ın olduğu Yazıt dergisinin önemli bir yeri var. Bununla birlikte çevresinde kulüp danışmanımız Ergin Günçe, sevgili arkadaşlarımız Haydar Ergülen, Ali Cengizkan ve Hürol Taşdelen’in olduğu ODTÜ-ÖTK Edebiyat Kulübü’nde çıkardığımız Yasak, Vurgu gibi dergilerin de önemli bir payı var. Elbette 80’lerin başında baskılara rağmen ODTÜ Kütüphanesi’nde duvarlar boyunca sergilediğimiz öykülerin de. Çünkü ilk düşler buralarda, bu dergilerde, bu arkadaşlarla kuruldu.

Öykü günlerinin yaygınlaşması bizi bir başka düşe taşıdı: Başkanlığını yaptığım Edebiyatçılar Derneği 14 Şubat 2002’de Selanik Caddesi’ndeki Kitapkurdu’nda, bir ODTÜ geleneği olan “Forum”dan hareketle bir Öykü’Forum gerçekleştirerek, edebiyat-sanat kamuoyuna, 14 Şubat’ın Dünya Öykü Günü olarak kutlanmasını önerdi. “Niçin 14 Şubat?” sorusuna o gün şöyle bir cevap vermiştik: “Sait Faik’in ‘Bir insanı sevmekle başlar her şey’ sözünden hareket ediyoruz ve tüm insanlarla, tüm öykücülerle paylaştıkça anlam kazanır diyoruz. Yazar-Öykü-Okur üçlüsü arasında oluşturulan sevgi ve dostluk ortamının 14 Şubat Dünya Sevgi-Sevgililer Günü gibi anlamlı bir günle uyumlu olduğu düşüncesindeyiz.” Önerimiz, Türkiye PEN Merkezi başta olmak üzere, Türkiye’nin yazar örgütleri tarafından benimsendi. Böylece 14 Şubat Dünya Öykü Günü pek çok kentte çeşitli dillerde, çeşitli etkinliklerle kutlanmaya başlandı.

14 Şubat Dünya Öykü Günü Projesi, üyesi olduğum ve bir dönem yöneticiliğini de yaptığım Türkiye PEN Merkezi’nin önerisi olarak 22-27 Kasım 2003 tarihlerinde Mexico City’de yapılan 69. Uluslararası PEN Dünya Kongresi’nde, Çeviri ve Dilbilimsel Haklar Komitesi kararlarından biri olarak Delegeler Meclisi tarafından onaylandı. 14 Şubat Dünya Öykü Günü’nün fikir babası ve başlatıcısı olarak 71. Uluslararası P.E.N. Dünya Kongresi’ne davet edildim. 13-20 Haziran 2005 günlerinde Slovenya’nın Bled kentinde yapılan Kongre’ye, Dünya Öykü Günü projesini PEN’in ve UNESCO’nun ilkelerine göre birlikte geliştirdiğimiz Aysu Erden’le katıldık. Çeviri ve Dil Hakları Komitesi’nin toplantısında bir konuşma yaparak projemizi anlattım. PEN prosedürü gereği projemiz ikinci kez gündeme alındı ve önce Komite, ardından PEN Delegeler Meclisi tarafından oylanarak kabul edildi. Projemizin kabul edilmesinde, daha sonra Ankara ve Diyarbakır etkinliklerimize katılan dönemin Uluslararası PEN Yöneticileri Terry Carlbom, Kata Kulavkova, Eugene Scholgin ve Joanne Leedom Ackerman’ın önemli katkıları olduğunu burada vurgulamalıyım.

Bled’de yapılan 71. Uluslararası PEN Dünya Kongresi’nde yaptığım konuşmada; “Öykü türüne ve yazarlarına, yerel, ulusal ve uluslararası düzeylerde değer verilmesini sağlamayı, bu değeri dünya çapında yükseltmeyi; farklı dillerde yazılmış öykülerin farklı ülkelere, kültürlere ait okurlar, eleştirmenler tarafından okunmasını, incelenmesini ve tartışılmasını; ırk, renk, din, ün ve yaş farkı gözetmeksizin, dünya öykü yazarlarının, mümkün olduğunca çok sayıda ülkede, yılda bir kez, aynı günde, çeşitli mekânlarda düzenlenecek etkinlik dizilerinde (panel, konferans, öykü okumaları, edebiyat toplantıları vb.) birbirlerine ulaşmalarını, böylece yapılacak olan her etkinliğin, öykü yazarlarının yılda bir kez, aynı günde, dünyanın farklı yerlerinde buluşarak yapıtlarını birbirleriyle özgürce tartıştıkları ve paylaştıkları yerel, ulusal, uluslararası forum niteliğine ulaşmasını sağlamayı; sözkonusu günü, her yıl 14 Şubat’ta Dünya Öykü Günü olarak kutlamayı öneriyoruz” demiş ve konuşmamı şu şekilde tamamlamıştım: “Farklı edebiyatları, farklı kültürleri destekleyen, çeşitliliğe vurgu yapan biz yazarlar, şairler, yayıncılar, editörler, gazeteciler, çevirmenler, araştırmacılar, akademisyenler olarak Türkiye’de ve dünyada düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü, yazma ve yaratma özgürlüğü için mücadele ediyoruz. Bizler, Türkiye PEN Merkezine üye yazarlar edebiyatta yaratıcılığın ve ifade özgürlüğünün geliştirilmesini, bütün dillerde öykü yazılmasının ve okunmasının teşvik edilmesini, dünya kültüründe çeşitliliğin korunmasını, öyküler aracılığıyla kültürler arası iletişimin sağlanmasını, farklı hayat tarzlarının ve düşünce biçimlerinin barış kültürü içinde hoş görülmesini istiyoruz. 14 Şubat’ı Dünya Öykü Günü yapan çeşitlilik, çok kültürlülük, sevgi, dostluk, barış gibi tüm değerleri savunuyoruz.”

2025 yılının ilk günlerindeyiz; kuruculuğunu yaptığım Ankara Öykü Günleri’nin ilk etkinliğinden bugüne 29 yıl, fikir babalığını yaptığım Dünya Öykü Günü’nün ilk kutlamasından bugüne 24 yıl geçmiş. 2003 yılında arkadaşlarımızla yazdığımız ilk Dünya Öykü Günü Bildirisi’nde, “İnsan öyküsüyle var… İnsan, öyküleriyle uzanıyor geleceğe. Tıpkı geçmişi öyküleriyle saklayabildiği gibi. Dünyanın dört bir tarafındaki insanları birbirine-sınırlara ve ulusal kimliklere aldırmaksızın- yaşanan öykülerin benzemezliği kadar benzerliği de bağlıyor…” diye dile getirmiştik. 2003 yılını izleyen yıllarda 14 Şubat Dünya Öykü Günü Bildirisi’ni Tarık Dursun K., Nezihe Meriç, Mustafa Balel, Osman Şahin, Necati Tosuner, Adnan Özyalçıner, Füruzan, İnci Aral, Selim İleri, Murathan Mungan, Ayşe Kulin ve Özcan Karabulut yazdılar. Vüs’at O. Bener, Demir Özlü, Oktay Akbal, Salim Şengil, Erhan Bener, Leyla Erbil, Adalet Ağaoğlu, Tahsin Yücel, Erdal Öz, Füruzan, Adnan Binyazar, Pınar Kür, Latife Tekin Ankara Öykü Günleri’nin Onur Ödülüne sahip yazarları arasında yer aldılar.

Geniş bir coğrafyayı dolaşan öykü günleri, öykü dergilerimiz ve 14 Şubat Dünya Öykü Günü; Füruzan’dan, Semih Gümüş’ten, İnci Aral’dan, Feridun Andaç’tan, M. Sadık Aslankara’dan, Erdal Öz’den, Cemil Kavukçu’dan, Faruk Duman’dan, Füsun Akatlı’dan, Kadir Yüksel’den, Işık Kansu’dan, Nemika Tuğcu’dan, Sezer Ateş Ayvaz’dan, Aysu Erden’den, Ayşegül Tözeren’den ve daha pek çok yazardan hiç vazgeçmedi. Öykü yazan şairlerden Haydar Ergülen’den, Ali Cengizkan’dan, Ahmet Erhan’dan, Adnan Azar’dan, Eren Aysan’dan da vazgeçmedi. Çankaya Belediyesi, Mülkiyeliler Birliği, TMMOB’a bağlı odalar ve STK’ler de öykü günlerinden, 14 Şubat’tan hiç vazgeçmediler, desteklerini sürdürdüler. Etkinlikler boyunca önce Bilim-Sanat Kitabevi ve Mülkiyeliler Birliği, ardından İmge Kitabevi ve Çankaya Belediyesi’nin salonları, sonraki yıllarda Çağdaş Sanatlar Merkezi onlarca edebiyatçıyla edebiyatseverin buluşmasına tanıklık eden edebiyat mekânları oldular. Etkinliklere Fethi Naci’nin konuk olduğu yıl sendikal çalışmalar nedeniyle Cenevre’deydim. Cep telefonları yeni çıkmış; Esenboğa yolunda bir arkadaşın cep telefonundan Naci Abi’yle konuşuyoruz: “Lan Allah’ın belası,” diyor, “burada gizli bir örgüt her şeyi kotarıyor, beni Tavukçu’da ağırlamayı bile düşünmüşler.” Gülüşüyoruz. “Sait Faik’in Öykücülüğü” üzerine konuşan Fethi Naci konuşmasını şöyle bitirmiş: ”Hâlâ Sait Faik okumadıysanız, Allah belanızı versin.” 

Adını “Güzel Ankara”dan alan öykü günleri ve öykü günlerinin doğurduğu 14 Şubat Dünya Öykü Günü, öyküye tutkuyla bağlı olanlar, edebiyatın ele avuca sığmaz, en atak türünün elinden tuttu, onu alanlara çıkardı, öykücüyü hiçbir zaman olmadığı kadar eylemli kıldı, eline 14 Şubat Dünya Öykü Günü’nü, kentleri dolaşan Öykü Günleri’ni, Öykü Dergileri’ni verdi, bir yazınsal tür olarak öyküyü yükseklere çıkardı ve bugüne getirdi. 14 Şubat’lar öykünün en büyük buluşmalarına sahne oldu. M. Sadık Aslankara’nın deyişiyle, öykü alanlara, kentlere çıktı. Dünya Öykü Günü, öyküye çok yakıştı.

Şimdi size şunu söyleyebilirim: Bu 14 Şubat’ta, salonlarda, kitabevlerinde, elbette yarın, daha sonraki günler, bir öğleden sonra, sabah da olabilir, evde, odanızda, yazı masanızda, bir futbol maçının devre arasında, dünyanın dört bir tarafında, çayınızı veya kahvenizi yudumlarken, artık her nerede kiminleyseniz ve ne yapıyorsanız, sizi dünyanın bütün dillerinde kısa bir öykü okumaya davet ediyorum. Arkadaşınıza bir öykü okuyabilirsiniz. Sevgilinizin size okuduğu bir öyküyü dinleyebilirsiniz. Bu mümkün. Öykü’yle on dakika, mümkün. Okuduğunuz öykü, protesto eyleminin ta kendisi olabilir. Zihninizde belirecek bir imge, hayallerinize kucak açabilir. Evet, bir öykü; aşka ve başka şeylere cesaret verebilir. Bir öykü; yapabileceğiniz başka şeylerin de olabileceğini anımsatabilir. Bir öyküyle hem kendiniz hem de başka biri olabilirsiniz: Bir çocuk işçi, her gün ölmekte olan bir inşaat işçisi, cinayete kurban giden bir kadın, örneğin. Sınırlarınızı zorlayabilir bir öykü, taşları yerinden oynatabilir. Bir öykü, kanınızı donduran şeylere ve ölümlere karşı niçin bir çığlık olmasın, tepeden tırnağa bir dalgalanma yaratmasın? Bir öykü; bir hayat belirtisi, hatta niçin bir mucize olmasın? Kötülüklere ve çirkinliklere karşı iyi gelebilir, bir öykü. Bir öyküyle, suya sabuna dokunabilirsiniz. Hiç tanımadığınız birinin hüznüne, acısına dokunmak için kendinizi hazır hissediyorsanız, bir öykü okumanız yeter. Umudun düşmanlarına inat, “bir insanı sevmek”le, bir öykü okumakla başlayacak “her şey”. Evet, her şey ama her şey, bir öykü okumakla başlayacak, sonrası gelecek mutlaka. Kayıtsızlığımızdan ya da yorgunluğumuzdan kurtulacağız, çevremizde olup bitenlere ilgi duymaya başlayacağız, her ne yapacaksak onu yapacağız. Bir öykü; dudaktan dudağa, kulaktan kulağa mırıldanarak, insana, daha çok insana fısıldanarak, bize insan olduğumuzu anımsatacak, dostlukları çoğaltacak, paylaştıkça anlam kazanacak ve güzel günlerin mümkün olduğunu gösterecek, umudumuzu hep diri tutacak. Her şey sevgiyle ve bir öyküyle başlayacak.

Yazarın Diğer Yazıları
Çankaya-Ankara Doğumlu “14 Şubat Dünya Öykü Günü” 24 Yaşında

Ekim 1994’te İnşaat Mühendisleri Odası’nda “Her Pazartesi-Edebiyatçılar Konuşuyor” başlığıyla etkinlikler düzenlemeye başladım. Etkinlikler Ahmet Erhan’la başladı ve 40 yazar arkadaşımızla sürdü. Kendisi de inşaat mühendisi olan Hüseyin Cöntürk etkinliklerin müdavimiydi; sorular sorar, katkıda bulunurdu. Bu etkinliklerin birinde, öykü dergisi projesini Adnan Özer’le paylaştım. Proje Adnan’ın ilgisini çekti ve Düşler Öyküler’i yayımlamaya karar verdik. Adam Öykü dergisinin ardından, […]

Devamını Oku
Bu Sayıdan Yazılar
Ulus’un Kalbindeki Cevherler

Karanfil dergideki ilk yazımda, Ulus’un benim için çok önemli bir yer olduğunu yazmıştım. Öyle ki iki yazıdır devam eden Ulus sevdasına, üçüncü yazımla devam ediyorum. Bir süredir Ankara’ya gelemiyorum, dolayısıyla Ulus’tan da uzaktayım ama illaki kalbimin bir yerinde fotoğraflarına bakarak avunuyorum. Ulus’la ilgili bu yazımda, elbette sınırlı tutarak gezip gördüğüm ve fotoğrafladığım bazı mekânları anlatmak […]

Devamını Oku
Gençliğin Dinamosu Bir Semt: Bahçelievler

İki katlı evleri, caddeler kadar geniş sokaklarıyla Bahçelievler çocukluk rüyamızın ayrılmaz bir parçasıydı. Cumhuriyet Ankara’sının gözde semtlerinden olan mahallede bir zamanlar bakanlar oturuyor, sokaklarında atla gezinti yapan askerlere rastlanıyordu. Bugün belki o eski görkemi yok ama yine de hâlâ Ankara denince ilk akla düşenlerden. Mahalleye henüz Zürih Pastanesi gelmemişti ama Şişman Pastanesi hâlâ yerindeydi. Seda […]

Devamını Oku