Türkçe rock müziğinin en önemli gruplarından Bulutsuzluk Özlemi, bir müzik grubunun ötesinde Türkiye’nin toplumsal tarihine tanıklık etmiş bir kültürel miras. Öyle ki 1980’li yıllarda başlayan yolculuğunda grup, müziği bir ifade aracı olarak kullanarak, “Acil Demokrasi” çağrıları yapmış, “Şili’ye Özgürlük” diyerek uluslararası adalet mücadelelerine ses vermişti. Grubun müzikal serüveninde Ankara da ayrı bir yere sahip. Özellikle […]
Türkçe rock müziğinin en önemli gruplarından Bulutsuzluk Özlemi, bir müzik grubunun ötesinde Türkiye’nin toplumsal tarihine tanıklık etmiş bir kültürel miras. Öyle ki 1980’li yıllarda başlayan yolculuğunda grup, müziği bir ifade aracı olarak kullanarak, “Acil Demokrasi” çağrıları yapmış, “Şili’ye Özgürlük” diyerek uluslararası adalet mücadelelerine ses vermişti.
Grubun müzikal serüveninde Ankara da ayrı bir yere sahip. Özellikle “Zamska!” albümünün hazırlık sürecinde, İstanbul’dan uzaklaşıp Ankara’ya sığınan Nejat Yavaşoğulları, başkentin soğuk ama ilham verici sokaklarında albümün ilk kayıtlarına ruhunu kattı. Tını Stüdyosu’nda yapılan çalışmalar, aynı zamanda bir dönemin ruh hâlinin de kaydı oldu. Kuşkusuz ki Ankara’da kurulan dostluklar ve o günlerin sessiz tanıklığı, Bulutsuzluk Özlemi’nin müziğine yansıyan derinliğin bir parçası oldu.
“Sözlerimi Geri Alamam”, “Güneye Giderken” gibi unutulmaz şarkılarla geniş kitlelerin kalbine yerleşen grup, 40. yılını kutluyor. Biz de bu özel yıldönümünde, grubun kurucusu ve vokalisti Nejat Yavaşoğulları ile Bulutsuzluk Özlemi’nin 40 yıllık yolculuğunu, Ankara’nın bu yolculuktaki yerini ve hâlâ süren müzikal mücadelelerini konuştuk.
n Hayatınızda müziğin ilk kez yer ettiği o ânı hatırlıyor musunuz?
Hatırlıyorum. Annemler balıkçı kızı olmalarına rağmen moderndiler. Radyoda Zeki Müren, İtalyan şarkıcılar, Adriano Celentano… Bir gün ilkokulda yürürken mandolin sesi duydum. “Bir mandolin al gel” dediler. Sonra Beatles çıktı. Dayımla Sezen Cumhur Önal’ı dinlerdik. Radyoda Beatles’ı dinlediğimde canhıraş bir içtenlik hissettim. “Dayı müziğe bak” dedim, “Bu müzik işte.” Mandolinden sonra gitar başladı. Ama “Ya gitar alırsak da bu çocuk çalgıcı olur” diyorlardı.
n Doğduğunuz evde yaşamaya devam etmek pek alışıldık bir durum değil. Anadoluhisarı’nda kalmayı seçmenizin ardında nasıl bir anlam ya da duygu yatıyor?
Çocukluğumdan beri oradayım. İlkokul ve ortaokula yürüyerek giderdim. Bir ara Emirgan Ortaokulu’na gitmiştim, eve daha uzak olduğu için vapura binip karşıya geçiyordum. Her gün Boğaz’da yolculuk yapmış oldum. Liseye de uzak bir yere gidiyordum. Mimar Sinan Üniversitesi’nde okudum, yine deniz kıyısında. Bir türlü denizden kurtulamadım. İstanbul’un denizdeki her yarımadasını, körfezini, deniz fenerlerini, akıntıları bilirim. Dedemin dedesinden itibaren ailem balıkçı olduğu için evde öyle bir kültür vardı. Sabah kalkınca Anadoluhisarı’ndaki bayrağa bakılır, “Bugün hava şöyle olacak, böyle olacak” denirdi. Bu alışkanlık bende hâlâ var ve söylediklerim de tutuyor. Üniversiteden vapurla eve dönmek 45 dakika sürer, ama sakin bir yolculuk olur. Gözlemler yapıyor, doğayı seyrediyor, bir şeyler yazıyorsunuz. Mesela “Sütlüce Vapuru” diye bir sayfalık bir şey yazmışım. Günümüzde o vapur kaldırılacak olsa insanlar üzülür diye düşündüm. Burayla çaycısıyla, 5.45 vapuruyla bütünleşmişim. Dönüş yolculuklarında düşünmek için vaktiniz oluyor. Belki bu, şarkı sözü yazmamda bile faydalı olmuştur. Bir sanatçı ağabeyim “Senin Anadoluhisarı’nda oturup kente gitmen sana farklı bir bakış açısı kazandırmış olabilir” demişti. Çocukluğumda İstanbul’un bostanlarından domates yerdik. Marullar, mısırlar, lüfer, istavrit… Tüm bu doğal nimetler kolay ulaşılabilir ve herkes için erişilebilirdi. Hiç paran yoksa istavrit tutarsın, bahçene birkaç fidan eker, geçinirsin. Büyüdüğüm çevrede martı sesleri, kediler vardı. Bunlar şarkı sözlerinde, anekdotlarda yer buluyor.
n Kırk yıllık bir müzikal yolculuğun ardından, sizce Bulutsuzluk Özlemi nasıl bir karaktere dönüştü?
Daha içten olduğunu düşünüyorum. Şarkılarında palavra yok, tamamen yaşanmışlıklar da değil ama belli duyarlılıkları taşıdığını düşünüyorum ve dünya müziğindeki örneklerine benzer özellikler de taşıdığına inanıyorum. Mesela diyordum ki, “Kendimizi dünyadaki en iyi grup görerek öyle yapmaya çalışmamız, sonuna kadar çalışmamız lazım.” Bir yerden sonra akıllı adamsan zaten daha fazla bir şey yapamadığının farkına varıyorsun. “Ben bunun böyle daha başka bir şey olmasını istiyordum ama olmadı.” Bası şöyle çalalım diyorsun. Çalıyorsun, bir şey oluyor. “Peki, davula bir de böyle vur.” “Tam olmadı ama bundan sonra bir şey yapamam” dediğim zaman, “Hadi, çıkartalım bunu, bitti çalışma” diyorum. Bazıları da “Olmadı” deyip bırakıyor, öyle ömür geçiyor. Öyle bazı arkadaşlarım var, yirmi senedir bir şarkıyı bitiremiyorlar.
n Ankara sokakları size hangi yönüyle şarkı yazdırdı?
Ankara’ya 13 yaşındayken, Anadoluhisarı İdman Yurdu Kürek Takımı’nın dört tek dümencisi olarak gittim. İstanbul dışında gördüğüm ilk şehir olduğu için her şey çok farklı geldi. Örneğin, susamsız bir simit görmüştüm. İlk dönem Cumhuriyet yapılarının kente yansıyan kimlikleri, anıtlar, Ulus ve Kızılay meydanı; kitaplarda, gazetelerde gördüğüm Ankara ile örtüşüyordu. O yaşta kürek yarışmasına gelen bir çocuğun dünyasında bunlar önemli anekdotlardı.
Sonra gençlik dönemi gelince Ankara sokakları, kafeleri, barları, Ankara’nın güzel ve özgür kızları da devreye girdi. Ankara, gerçekten son derece kendine özgü bir yerdi. Üstelik askerlik görevim nedeniyle altı ay Ankara’da yaşadım. Çeşitli nedenlerle yapılan Ankara seyahatlerinde, orada kaldığım günleri hep iyi değerlendirmek istemişimdir.
Bulutsuzluk Özlemi ülke çapında sevilen bir grup durumuna geldiğinde ise tabii ki Ankara, hayatımda daha çok yer almaya başladı. Akasyalı bir Ankara sokağında, soğuk bir gece yarısı, çeşitli düşüncelerle tek başıma otelime yürürken yazdım “Ankara Sokakları» şarkısını.
n Ankara ile ilgili hatırınızda kalan bir anınızı paylaşır mısınız?
“Zamska!” albümünün hazırlık çalışmalarına başlarken, daha iyi konsantre olabilmek için İstanbul’dan kaçarak Ankara’ya gitmiştim. O günlerdeki basçımız Burak Güven’in evinde kalıp, onunla birlikte albümdeki şarkıların düzenlemelerini yapmıştık. Bu düzenlemeleri yaptıkça, Tını isimli stüdyoda kayda alarak albümün ilk kayıtlarını gerçekleştirdik.
Bu işlerle uğraşırken Ankara’da geçirdiğim günler, bu süreçte oluşan dostluklar ve kendimi bir parça Ankaralı gibi hissetmiş olmam, benim için her zaman değerli bir Ankara anısıdır.
Usta sanatçı Zülfü Livaneli, Hacı Bektaş Veli Anma Kültür ve Sanat Etkinlikleri’nde ‘Dostluk ve Barış Ödülü’ne layık görülerek, hoşgörü ve insan sevgisi mirasıyla kurduğu köprüyü bir kez daha gösterdi. Karanfil’e konuşan Livaneli, “İnsanı insan yapan en önemli duygu empatidir. Empati sanat yoluyla diğer insanlara ve canlılara çok daha kolay aktarılabilir. Zaten onun için sanat vazgeçilmez […]
Devamını OkuKoyu Mavi Memleket Kumaşı isimli son kitabıyla Cumhuriyet’in gizli kahramanlarının öykülerini kaleme alan Sunay Akın, “Memleketin kumaşı hâlâ asil, hâlâ güzel, tüm renkleriyle. Fakat emperyalist senaryolar bu kumaşı kirletiyor. Onu kirlerden arındıracak olan da yine halktır.” dedi Cumhuriyet’in görülmeyen hikâyelerini, bilginin kıyısında kalmış kahramanlarını yeniden gün yüzüne çıkaran bir anlatıcı o. Şair duyarlılığıyla tarihsel ayrıntılara […]
Devamını OkuBir zamanlar tüyleri bembeyaz, gözleri parlak, yere hiç konmadan uçan bir güvercin varmış. Onun uçtuğu yerde ne kavga ne gürültü ne küslük ne anlaşmazlık yaşanırmış. İnsanlar güvercini gördüğünde kucaklaşır, türküler söyleyerek gökyüzünde süzülen güvercini selamlarmış. Güvercin, kâh sarp kayalıklardan kâh ağaçlardan bakar, gözünü insanların üstünden hiç ayırmazmış. Rivayet o ki; güvercinin neşesi ve gücü merhametten […]
Devamını OkuUsta sanatçı Zülfü Livaneli, Hacı Bektaş Veli Anma Kültür ve Sanat Etkinlikleri’nde ‘Dostluk ve Barış Ödülü’ne layık görülerek, hoşgörü ve insan sevgisi mirasıyla kurduğu köprüyü bir kez daha gösterdi. Karanfil’e konuşan Livaneli, “İnsanı insan yapan en önemli duygu empatidir. Empati sanat yoluyla diğer insanlara ve canlılara çok daha kolay aktarılabilir. Zaten onun için sanat vazgeçilmez […]
Devamını Oku